21 Ocak 2015 Çarşamba

Kelime-i Aşk


Yeryüzündeki o duyguya ait hiçbir kelime kendini Türkçe'deki "Aşk" gibi bir telaffuzda bulamadı.

Bu vurgu, bu nükteli söyleyiş, hatta en kaba genizleri bile bir parça ılık suyla yıkanmak zorunda bırakır gibi, genç bir kadını dudaklarından öper gibi çıkıyor ağızdan.

Kısa ve vurgulu tek bir hece. Sözü fazla uzatmıyor. Ama yeterli dokunuşu da yapıyor. Kendini ister istemez belli ediyor, on kelime hatta yüz kelime arasından bile. Rastgele söylenmiş Türkçe sözcükler arasında en bariz fark edilen hecede kuruyor saltanatını.

Derin bir kökü var. Dilden dile geçmiş. Bazen başka anlamda da kullanılmış. Kültürle yoğurulmaya çalışılmış. Bazen asimile edilmeye de. Bazen ağızlara sakız edilmeye uğraşılmış. Ama kazanmış savaşını. Hep güncel kalmış. Bireyin en küçük, en yalın halinde varlığını, değerini, anlamını korumuş. Kaybettiği anlarda da tekrar, tekrar bulmuş.

Romanda gezinmiş, şiirde akan bir nehirde savrulur gibi savrulmuş. Komedyada eğlenmiş. Tragedyada ağlamış, ağlatmış. Kendini sanattan uzak tutmamış. Hatta sanatın içine öylesine sıkı damarlar uzatmış ki bazı sanatçılar onsuz sanatı yapmaz olmuş. Ona bu yüzden küsenler olmuş. Ama yine de hiç yalnız kalmamış Aşk.

Tarifini ikinci bir kelimeyle yapmanın bir yolu yok. Tek başına ifade ettiği anlam, başka dillerin aksine, karıştırılamaz şekilde belli. Bu anlamı verirken hiç elini sakınmıyor. Bütün vurguyu hecenin tüm muzip patavatsızlığıyla birlikte çıkarıveriyor.

'Ş' sesinde yükseliyor adeta, Önce kaba olmayan ama zarafetle abartının farkını bilen bir 'A' sesiyle başlıyor, sonra 'Ş' sesinde yutağı, damağı, dudakları okşuyor. Sonunda lafzı uzatmayan, kendini naza çeken bir 'K' sesiyle nihayete eriyor.

 Kulakta patlamıyor, ama zihinde patlıyor adeta. Ama yıkıcı bir patlama değil bu. Zihne bir kaya gibi çarpmıyor. Kumsalın kıyısına anidn vuran köpüklü bir dalga gibi dokunuyor. Yükseldikçe yükseliyor ve geri çekilirken ıslak izler bırakıyor ardında. Kendini sevdiriyor.

Her ağza yakışmasa da, her konuya kendini sokuveriyor, asla yakışıksız durmuyor. Anlatılmak istenenin ciddiyetini bozmuyor. Ama kendisi de ekle kökle ıvırla zıvırla eğilip bükülüp çekimlenmiyor hemen. Kendi hecesini koruyor. Tek değişimini "Aşık" derken yaşıyor. Aşk'ı yaşayanda biçimleniyor Aşk. Tıpkı Aşığın kendini kaptırması gibi, Aşk da Aşığa kendini kaptırıyor.

Aşk yaşıyor. Sokakta, otobüste, tiyatroda, kütüphanede, okulda, evde, kırda, hastalıkta, sağlıkta. Dile güzellik katıyor daima. Her yerden fırlayıveriyor. Bazen maksadını aşarsa ona başka isimler veriyorlar. Ama bAŞKa isimler verirken de ona öykünmeye mahkumlar. Bilmiyorlar.

İki kişinin dudakları arasındayken sessiz kalıyor Aşk. İki aşık birbirine Aşk'tan bahsedemiyor bazen. Öylesine narin, kırılgan görünüyor ki bazen, Aşk'ı tadan dudaklara ona tekrar dokunmaya kıyamıyorlar. Dokunulmak istenen bir kelimeyken, dokunulmaya kıyılamıyor bazen.

Bazıları inanmadıklarında bile anıyorlar Aşk'ı. Yaramaz bir çocuk gibi boyunlarını dolanıyor onların Aşk. Kurtulamıyorlar. Onsuz fazla idare edemiyorlar. Onu kullanırken görmezden gelmeyi seçiyor. Aşk darılmıyor, gururu kırılmıyor, onların dudaklarında da yumuşaklığını koruyor. Aynı lezzette tınlıyor sesi. İnanmasalar da..

Herkes aynı tonda söylemese de Aşk'ı, o bundan etkilenmiyor. Yıllar yeni söyleyişler getirmiş ona ama o bundan pek etkilenmiş gibi değil. Selçuk'un, Osman'ın Aşk'ı yine inatla aynı Aşk. Diretiyor kendini.

Çoğu kez yazılmaya eller varmıyor. Çünkü yine en iyi halini damakta buluyor Aşk. Kaba kağıtlar, ufak puntolar ona dar geliyor, iyi yerleşmiyor oralara. Ancak ucu yanmış mektuplar, gül yaprakları, fotoğraflar, kartpostallar, türlü zevk ürünleri dilin, ona ancak yetiyor. Dans ediyor eski Aşk'ları anımsatan kağıtlarda, kuruyan mürekkeplerde. Baskı makinelerinden kaçıyor, monoton yazılardan uzaklaşıyor. Ahenkli söyleyişte buluyor kendini. Kendiliğinden şiir oluveriyor.

Ruhun ince boşluklarına dolan duygu üfleniyor, kalbin arkasında toplanıyor, bir tutam dokunuyor kalbe, soluk borusuna can veriyor, ses tellerinde kalıbına dökülüyor, oya gibi işleniyor, dosdoğru dudaklara akıyor bir sıcak nehir gibi. Havada sonsuzluğa karışıyor Aşk.

Belki sonsuzdan da öteye ulaşıyor.
Bazen kendi uslanmaz raksına..
Bazen de onu duymak isteyen, tatmak isteyen bir başka ruha...