12 Ekim 2013 Cumartesi

son çağrı


şimdi sus
sus
her zaman koşulsuz bir gürültü içinde kaldın
ruhunu ses'e ve
onun aşağılık imgelerine sattın
ey insan, sus
bazen görmemeli ve duymamalı kişi
tıpkı ölü yapraklar gibi 
koşmamalı, durmamalı
'olmalı' yalnızca
öylece kalmalı sürekli bir süreksizlik içinde
denizde bir damla olmalı

sus
ey insan, sus
kanayan yaraların için sus
bıraktığın hayaller için
gündüzleri köpekler ne kadar uysaldılar oysa
geceleri senin cinnetlerinle beraber çıldırdılar
bulutlar sinirledi bu işe
karardılar
baylar ve bayanlar
dünyayı ikiye ayırmak ne kolaydı
senin yalnız sen ve onlar vardı
çocukluğun bunu bir güzel ayırmıştı
katildi çocukluğun ey insan
öldürmeyi çocukken öğrendin
büyümek sana bir mahpushaneydi
hapsolmayı içinde hapsettin
dışında ne de güzel giydin özgürlüğünü
oh be
pileli özgürlüğünün içinde çok afilliydin

uzakta bir yerlerde kadınlar ağlıyordu
artık insan değildiler çünkü
senin için ağlayan bir şeydi sadece
ağlayan şeyler insan olamazdı
birer hüzündü onlar sadece
hüznün kovmuştun bedeninden
ta promete'nin çağlarında
arada homeros hatırlatmıştı sana
schopenhauer sana bununla hakaret bile etmişti
def ettin onları
hüzün sana ait değildi
hüzün senden olamazdı
hüzünlü olan her şey
küçük zavallı bir objeydi
sana ağlardı hüzünlü objeler
sen de gücünü burdan alırdın
zaten başka da dayanak bırakmamıştın kendine
geri kalan her şeyi
kişisel haremine almıştın

dur insan
ne çok koştun
ne çok konuştun
gittiğin yerlerde ne kadar zavallılaştın
yaralandın, vahşileştin
artık seni kızdırmayan bir şey kalmadı
kızılacak yok edilecek şeyler tükendi çoktan
kendini yok etmeden evvel
dur
yoksa duracak bir şey kalmayacak geriye
koca bir enkaz yığınının içinde cesedin
engin estetiğinin canına okuyacak

yaşasın estetik
değil mi ?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder