12 Kasım 2013 Salı

enkaz

kapkara zindanlarınızda doğmadım ben. kara'nın her tonunda arka fonların içinde ak beşiklerde doğdum. doğduğumda 50 yaşındaydım. gittikçe gençleştim, şimdi 70'lerimdeyim. yakında ölümün sınırından geçeceğim, ölümsüzleşeceğim. gittikçe daha hızlı yaşlanıyorum. kimse vurmayacak beni, şehit olmayacağım ve bir şehir viranesinde kurşunlanmayacağım, kendi beynime sıkmayacağım. 10 yıl önce gökyüzüne sıktığım kurşunun yeryüzüne inmesini bekleyeceğim. başımın üstüne isabet ettireceğim onu. en büyük başarım bu olacak. ben ölümsüzüm çünkü. ölümsüzü, kendimi,  öldürdüğümde, ölmü saplantılarınızı yeneceğim sizin yerinize. gördüğünüz gibi yobaz bir narsistim. narsizm beni narcissus'un gölüne düşürmeyecek. o kadar aptal değilim. narsizmin intiharı hak ettiğini biliyorum. intihar etmeyeceğim yine de. ölümü kucaklayacağım. buna intihar değil de, şehadet değil de, ne denecek bilmiyorum. henüz bu konu hakkında düşünmedim. buna vakit ayırabileceğimi sanmıyorum. bu tip şeyler için vakit bulamıyorum, çünkü işlerime ayırmam gereken vakti boş bırakıyorum. bu vakumlu boşlukta boğularak ölmeyi denedim. maalesef ölümcül olmadığını fark ettim. daha ziyade bağımlılık yaratıyor. daha ziyade sizi kendinize düşman ediyor. ama insan kendini öldüremiyor. bundan da eminim. sadece zırhlarınızı çıkarıp atabilirsiniz. böylece gelen rastgele darbe ya kalbinizi ya beyninizi veya şanslıysanız yüzünüzü patlatacaktır. üç durumda da ölünebiliyor. sonuncusu kimliğinizi zehirler, zihninizi sıfırlar belki hasta kişilikleriniz için yeni ufuklar açılacaktır. belki o ufuklarda kaybolursunuz. yine bu intihar meselesi sizi çok fazla ilgilendirmiyor olmalı. nasıl olsa siz akıllı, saygın ve uysal kimselersinizdir. ölüm kaybedenler içindir ve game over olmak kimsenin hoşuna gitmez. en çirkin oyunlarda bile temeldeki oyuna devam etme isteğiniz her şeye baskın çıkacaktır. kazanmak, gerçek değildir. çünkü anlamsızdır. anlamsız olan her şey gerçekdışıdır. anlamsız olan her şey, size dayatılandır ve bağımlılık yaratır. bağımlılık bize evrimin sunduğu bir lanet ve aynı anda bir hediyedir. böylece varoluşumuz tanımlanır. böylece varolmak için bağımlı olduğunuz şeylere daha çok bağlanırsınız ve geri kalan tüm hayati çabaları lanetlersiniz. zevklerin tümü bağımlılık yaratır. bağımlılık yaratmayan zevkler yeterince tadılmamıştır. ve yeterince tadılmayan şeyler merak denen duyumuzun kökenidir. merak bizim altıncı hissimizdir. yoktan gerçekliklerin yaratır, daha doğrusu duyumsar, bilginin kökenidir, bu bakış açısına göre bilgi gerçek değildir, bilgi imkansız da değildir, bilgi sizin deyiminizle 'bir olasılıktır' sadece.  her neyse. oyunda önemli olan hep devam etmektir. kazanmak anlamsızdır. kaybetmek en kötü sonuçtur. kazanmak gibi anlamsızlığa yol açmaz, onun getirdiği sonsuz kısır döngünü hediye edemez size. kaybetmek gerçektir tümüyle. hiçbir şey kazanılamaz gibi görünür. çünkü kazanımların gerçek bir sonucu yoktur. insan doğası bunu içten içe hisseder ama kendi yüzüne vuramaz. bu da bizim yıkıcı bir evrimsel çelişkinin eşiğinden dönmemiz sonucu olmuştur. insan kendi yüzüne vuramaz hiçbir şeyi. zihin denen matematiksel evrende bu fonksiyon tanımlı değildir, zira. her neyse. her neyse. her neyse. bu yüzden her şeyin temelin kaybetmek varmış gibi görünür. kaybetmek ve ötesinde yatan enkazdan kendine bir teselli çıkarmak. mutluluğun tanımı budur. hayatın temel gayesi budur. kaybetmenin enkazında teselliler çıkarmaktır, hayatın amacı. hayatın anlamı ise çoktan çözülmüştür öyleyse. hayat bu enkazın kendisidir. hayat sayılamaz, ölçülemez, hesaplanamaz insanî kaybediş öyküsünün enkazıdır. insan hayatı bu enkazın büyüklüğüyle birlikte artar. yani "yine dene, yine yenil, daha iyi yenil". değil mi ? ne haklı bir özdeyiş ! böylece elinizdeki enkaz daha zengin olacaktır. siz daha iyi yenilirseniz, cefanız o kadar artacaktır. kimileri göremedi ve anlayamadı bunu, onlara nihilist dendi. "umut, işkencenin uzamasıdır" dediler. "hem evet hem hayır" diye cevap verdim ben. zaten çelişkili cevaplar vermeyi severim. "çünkü" dedim "hayat işkence değil enkazdır". birey için hayat işkence eylemi gibi bir hareket, bir fiil değil, sadece durağan bir enkazdır. enkaz kendi kendine farklılaşmaz, size eziyet etmez, yalnızca sizin ardınızda durur, sizi bekler onu karıştırmanız için. isterseniz onu büyütüp zenginleştirirsiniz hepsi bu kadar. birey ömrünün sonu gelmez saniyeleri birer çağdır galaktik terimlerle karşılarsak. birey çoğunlukla durağandır. durağan olmayan birey huzur bulamaz. durağan olmayan bireyin enkaza dönüp bakacak vakti yoktur. ama en büyük onur o bireye atfedilir. en yüce insanlar o mobil bireyler içinden seçilip kutsanır. kahramandır onlar. onların hayatının bireysel anlamları yoktur. onlar bireylerin hayat denen enkazlarının nasıl bir olup yanısıra dizildiğini, dünya denen çöplüğü meydana getirdiğini görmüşlerdir. buna da ermişlik denir. dünya bir çöplüktür. bu yüzden artık bizi daha fazla kaldıramamakta ve tatmin edememektedir. kişilerin bireysel enkazları bu yüzden karmakarışık haldedir. yine de bireylerin çoğunun görüş alanı oldukça kısıtlıdır ve bu görme çabalarının her biri birer kaybediş hikayesine dönüşür. fazla uzağı göremeyip oturur ve kendi işlerine bakarlar. bu iki durum arasında iyi  veya kötü ayrımı yapılamaz. insanlar sadece kategorize edilebilirler. vicdani yönden esasen yargılanamazlar. bunun kararını bireyler değil, kitleler verir. işte bu noktada, insanların kategorize edilmelerinden sonraki adıma vicdan denir. vicdan bir tercih aşamasıdır. göremeyişin ve görebilmenin ortak sonucudur. saçmalıktır. iyi-kötü ayrımının ebedi ve ezeli temeli olması bir yana, onun bir aygıtıdır. ama yine de kitleler, bütün bu enkaz kalabalıklığına bir kaotik hal vermek istemektedirler. buna da özgürlük denir, bu noktada temel bir çelişki ortaya çıkar. vicdan ve özgürlük temelde bu noktada çelişiktirler. kitleler özgürlüğü, bireyler vicdanı doğurmuşlardır. bunların kökenleri de aslında -birey-kitle ayrımı olduğundan- diğer deyişle bir çoğunluk meselesi olduğundan, çözülmesi imkansız sorunlar yaratır. tüm fikir ayrılıklarının temeli burada yatar. bu durum fikir ayrılıklarını kısmen anlamsızlaştırır, kısmen çözer, kısmen çözümsüz hale getirir. sonunda elimizde bu konuyla ilgili söyleyecek bir söz kalmasa da bu durumun gerçekliğini yadsıyamamamız bize gerçekliği sorgulatmaya başlar. bir nokta da fikir (yani idea) ile geri kalan her şeyi birine karıştırırız. bu idealizm'i doğurmuştur. bu karmaşayı reddederek çözümsüzlüğe temeline umutsuzca inme ve çelişkinin standart yöntemlerle ulaşılamaz köklerine eğilimine geri dönüş yapma önerisi ise bize materyalizm'i peydahlar. toplum bu saplantıların içinde ilerlemeye devam eder. bu kör bir ilerlemedir. her duvara çarpış geri dönmek ve yaptığı hatalar için kendi kendini cezalandırmaktır. böylece fikir ayrılıkları bize diğer çoğu kapı gibi yüzümüze çarparak kapanan bir kapı haline gelir. sonuç; bireyin düşünemez hale gelmesi ve düşünmeye istek duyamamasıdır. enkazına bağlı, ona köleleşmiş, pis ve kalabalık bir dünyanın içinde kalır. düşüncesini ve amacını kaybetmiştir. kitleye küsmüş ve bireye nefret duyar haldedir. neyse ki bu durumda ölüm hala elinin altındaki game over butonu olarak durur. ama fikir üretemeyen bireyin o butona basacak iradesi de kalmamıştır. bu durumda insan mahkum, mağlup, kayıp, sürgün, narsist, bencil, fani ve bir o kadar da ölümsüzdür artık. biyolojik ölümün soğuk ve somut gerçekliği, diğer unutulup giden tüm gerçeklerle beraber, yüzüne çarpana kadar herkes - tamamen - ölümsüzdür.
her neyse.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder